|
|
English -> Turkish
|
|
thunder
|
i.
f. gök gürlemesi;
f. gümbürdemek, gürlemek; ağır söz veya tehdit savurmak; şiddetle söylemek, ateş püskürmek. steal ones thunder başkasının fikrini kendi fikri diye satmak. Who in thunder are you ? Kim oluyorsun sen ?
|
|
|
|
thunder
|
i.
1. gök gürlemesi/gürültüsü: I heard thunder. Gök gürültüsü duydum.
2. gümbürtü.
f.
1. (gök) gürlemek: That dog gets scared when it thunders. Gök gürlediğinde o köpek korkar.
2. gümbür gümbür hareket etmek: The horsemen thundered down the road. Atlılar yoldan gümbür gümbür geçtiler.
3. (sözle) gürlemek, kalın ve gür ses çıkarmak: "Down with the monarchy!" he thundered. "Monarşiye son!" diye gürledi.
4. gümbürdemek; gürlemek: The guns thundered away all night. Toplar bütün gece gümbürdedi.
5. at/on -e güm güm vurmak, -i gümletmek: He was thundering at the door. Kapıya güm güm vuruyordu. His fist thundered on the table. Yumruğu masayı gümletti.
|
|
|
[Previous -
Next]
|
|
|
English -> English
|
|
thunder
|
The sound which follows a flash of lightning; the report of a discharge of atmospheric electricity.
|
|
|
|
thunder
|
To produce thunder; to sound, rattle, or roar, as a discharge of atmospheric electricity; -- often used impersonally; as, it thundered continuously.
|
|
|
|
thunder
|
To emit with noise and terror; to utter vehemently; to publish, as a threat or denunciation.
[Previous -
Next]
|
|
|
