i. yol parası, bilet ücreti; navlun; yolcu, kayık veya araba yolcusu; yiyecek. bill offare yemek listesi. full fare tam bilet; tam navlun. half fare yarım bilet; yarım navlun. plentiful fare bol yemek. poor fare kötü yemek.
Fare
f. eski olmak, vaki olmak; başından geçmek; yemek yemek; geçinmek, yemek temin etmek; eski yolculuk etmek. Fare ye well. Uğurlar olsun, selâmetle. fare forth yola çıkmak. fare ill işleri yolunda gitmemek. fare sumptuously bol bol yiyip içmek, sefa sürmek.
Fare
i. 1. yol parası, bilet ücreti. 2. taksi müşterisi. 3. yiyecekler, yemekler.
Fareler cirit oynamak /da/ (for a place) to be deserted, be desolate.
Fare deliğe sığmamış, bir de kuyruğuna kabak bağlamış. colloq. 1. He has taken on some new responsibilities and he can't handle what he already has. 2. He himself was unwelcome, and then he brought a friend along.
Fare deliği 1. mouse hole. 2. hiding place.
Fare düşse, başı yarılır. colloq. There's not a crumb/drop left in the pantry/barrel.