TURKISH-ENGLISH, ENGLISH-TURKISH DICTIONARY


ı
ş
ğ
ç
ö
ü


Enable auto_complete
 
English -> Turkish
way
i. yol, tarik; yön, yan, taraf, cihet; yer; mesafe; usul, tarz; husus; adet, itiyat, huy; hal, durum, halet; gidiş, ilerleme, ileri gitme; çare, vasıta; huk. irtifak hakkı, geçit hakkı; çoğ. gemi kızağı. ways and means mali tedbirler, para temini, tahsisat bulma yolları. way back k.dili. çok eskiden, uzun zaman önce. way in giriş, girilecek yol. way station d.y. ara istasyon. way train her istasyona uğrayan tren, posta treni. across the way yolun öte tarafında, karşı tarafta. a good way hayli mesafe; iyi bir usul. all the way mümkün olduğu kadar; başından beri. a long way off çok uzakta. be in the way engel olmak, ayak altında olmak. by the way sırası gelmişken, aklıma gelmişken. by way of yolu ile, -den. come ones way başına gelmek. go all the way son haddine varmak; her naneyi yemek. go ones way kendi yoluna gitmek, bildiğini okumak. go out of ones way zahmete katlanmak. go the way of gibi gitmek. have a way with one ikna edici kabiliyeti olmak. in a small way küçük mikyasta, ufak ölçüde. in a bad way kötü bir durumda; tehlikede; çok hasta. in a way bir bakıma. make ones way ileri gitmek, başarmak, muvaffak olmak. on the way yol üstünde, yolunda, yolda. out of the way sapa, yol üstü olmayan; alışılmışın dışında, yolsuz, uygunsuz, münasebetsiz; zahmette; yerinde olmayan, kayıp; ortadan, aradan; yoldan. pay ones way kendi masraflarını kendi ödemek. the right way doğru yol. under way hareket helinde, ilerlemekte, devam etmekte. Have it your way. Nasıl istersen öyle yap. Lets get this out of the way. Bunu ortadan kaldıralım. No way A.B.D., (argo) Çaresiz. İmkân yok.

way
i.
1. yol: on the way to Bolu Bolu yolu üzerinde.
2. yön, yan, taraf: Let's go that way. O tarafa gidelim.
3. tarz, biçim, şekil: in a polite way terbiyeli bir biçimde.
4. mesafe, uzaklık: That place is a long way from here. Orası buradan çok uzakta.
5. çare, yol, usul: find a way to do something bir şeye çare bulmak. look for a way to do something bir şeyin çaresine bakmak. do something the right way bir şeyi usulüne göre yapmak.
6. yön, bakım: He resembles his father in two ways. İki bakımdan babasına benziyor.
7. durum, hal: Hakan is in a bad way. Hakan çok hasta.
8. âdet: the ways of the Turks Türklerin âdetleri.

way
yol

[Previous - Next]

English -> English
way
Away.

way
That by, upon, or along, which one passes or processes; opportunity or room to pass; place of passing; passage; road, street, track, or path of any kind; as, they built a way to the mine.

way
To go or travel to; to go in, as a way or path.

way
To move; to progress; to go.

[Previous - Next]




Download our Turkish Dictionary software and use it on any Windows computer with internet connection.



Turkish Dictionary home | Download Turkish Dictionary | Contact us | Add to your site | Add to Explorer | Add to Word | Dictionaries | Fatih Akgul

6 users online